16.1.08

Kuzey Vietnam


Sabah erkenden Hanoi'den ayrildik. Aldigimiz detayli Viyetnam haritasi sayesinde rotamizi rahatlikla cizmistik. Yine de yolda durup insanlara soruyorduk emin olmak icin. Ilk karsilastigimiz zorluk haritada okudugumuz sehir isimlerini telaffuz etmekti. Mesela Son La dedigimizde insanlar bize bu sehrin adini ilk defa duyuyormus gibi bakiyordu yuzumuze sonra haritada yazilisini gosterdigimizde " a Son LAaaaA" diyip yolu gosteriyorlardi. Diyeceksiniz, madem latin harfleri kullaniliyor ne zorlugu bu canim. Viyetnamca Cin diliyle buyuk benzerlik gosterdigi icin tonlama bu dilde de cok onemli. Mesela Ma kelimesi 'a'nin aldigi tona gore at,anne,pirinc filizi, hayalet ve mezar anlamina geliyor. Bizim duymadigimiz bir cok ses var dillerinde. Yani o yuzden bize hep cing cung cang diyorlarmis gibi geliyor halbuki isin asli oyle degil.

Sora sora ilk duragimiz Tay kabilesinin yasadigi Mai Chau koyune vardik. Buradaki tipik koy evlerinden birinde kalmak mumkundu. Hava tahmin ettigimizden daha da soguktu. Neyse ki kuzey Viyetnam'da heryerde bulunan Pho Bo ( tavuk suyuna sehriye corbasi) icimizi isitmaya yetiyordu.

Evler yerden sutunlarla yukseltilmis ust kisimda hasir ve bambudan buyuk kulubeler insa edilmisti. Cibinlikli yer yataginda penceremizden yemyesil pirinc tarlalarini, hasir sapkalariyla calisan Viyetnamlilari izlemek gercekten hostu.

Mai Chau cevresinde manzara degismeye baslamisti bile. En dikkat cekici olan daglarin sekliydi. Bizim alistigimizdan cok farkliydi daglar. Yuksek kayalari andiran karst (kirec tasi) daglari gercekten inanilmazdi. Hele bunlari cevreleyen ovalardaki pirinc tarlalari hicbir yerde gormedigimiz bir goruntu olusturuyordu.


Ertesi sabah yilbasini gecirecegimiz Son La kasabasina dogru yola ciktik. Oglen yemek yemek icin durdugumuz koy lokantasinda tabi ki ingilizce menu yoktu. Henuz Vietnamca yemek tabirlerini ogrenmedigim icin yanimizdaki " point it" kitabi cok isimize yaradi. Kitap boyle zamanlarda kullanilmak icin hazirlanmis akliniza gelebilecek her turlu yemek,sebze,meyve ,hayvan ve daha bircok seyin fotografini iceren bir kitap. Mesela karnibahar ve domatesli pilav istiyorsunuz, hepsinin fotografini ayri ayri isaret edip anlatabiliyorsunuz derdinizi. Bizim cok isimize yaradi dogrusu. Tabi yanimizdaki kucuk Vietnamca pratik konusma klavuzunu da kullandik sikca.

Burada gordugumuz lokantalar,bakkallar, magazalar hep yari acik hangar biciminde. Yani sanki disarida oturuyormussunuz gibi. Hicbir yerde isitma sistemi yok, herkes oturma odasinda paltosuyla oturuyor. Belki de o sebeple kuzeyde insanlar sabah kahvaltisiyla beraber "ates suyu" diye tabir edilen votka cinsi ev yapimi pirinc sarabi icmeye basliyorlar.

Bir de lokantalarda ilk dikkatimizi ceken camdan yapilmis dev kupler icinde pirinc sarabinda bekletilen hayvanlardi. Sonradan ogrendigimize gore bu dogu tibbinin bir parcasi. Her hayvan farkli bir derde deva. Cogunlukla gorduklerimiz karga,keci cenini, kobra yilani, ari, hamam bocegi ve domuz ayagi. Anlayacaginiz uzere lokantaya ac girsek de pek birsey yiyemeden cikiyorduk genelde..



Ben yemek konusunda hic secici degilimdir ama et konusunda ayni seyi soyleyemem. Gordugumuz kadariyla Viyetnamlilar ucan,kacan,surunen ve yuzen her hayvani yiyorlar. Buna kopek, yilan, tarla faresi ve ordek embriyosu da dahil. Yemek kulturu gercekten alismaya bagli. Ben kokoreci, kelle paca corbasini agzimin suyu aka aka yiyorum fakat bu hic alismadigim et kulturu bana ters geliyor. Hele tamamen vejeteryan Hindistan'a gore burasi tam bir tezat teskil ediyor. Simdi anliyorum Hindistan'da bir gol kenarindan taze taze aldigimiz baligi kaldigimiz misafirhanenin mutfaginda pisirmek istedigimizde, vejeteryan ev sahibesinin neden bize yuzunu burusturarak baktigini, ya da neden hintli is arkadasimizin biz restoranda biftek yerken midesinin bulandigini. Sahsen biri gelip mutfagimda kopek eti pisirmeye kalksa ben de ayni tepkiyi verirdim. Farkli ulkeler,farkli insanlar, farkli aliskanliklar. Bu farkliliklar olmasa gezmenin ne anlami kalir ki?

Yilbasini Son La adli kucuk bir kasabada gecirdik. ilk gunku soguktan biraz yorgunduk, o yuzden gece yarisi olmadan uyuyakaldik. Viyetnam'da Cin takvimi kullanildigindan dolayi, onlar yilbasini 7 subatta kutluyorlar. TET festivali denilen 3 gun boyunca tum dukkanlar, restoranlar kapaniyor herkes ailesiyle evine cekiliyor yeni yili beraber kutlamak icin. Yani biz 2008 deyken onlar 7 subata kadar hala 2007'deler.

Viyetnamlilar gune cok erken basliyorlar. Cogu devlet dairesi ve dukkanlar sabah 7.00'de isbasi yaptiklari icin saat 6.00'da herkes yollarda. Saat 18.00 dedi mi tum restoranlar dolup tasiyor ve saat 19.00'da yiyecek birsey bulmak cok zor oluyor. Sanirim komunismin getirdigi bir duzen bu.


Ertesi sabah erkenden kalktigimizda hava hala sisli ve kapaliydi. Yola cikmadan once renkli ve hareketli pazar yerine gidip kosedeki kucuk pho bo'cuda kahvalti ettik. Pho bo hem doyurucu hem de insanin icini isitiyor hem de sadece 8000 dong'a.

Bundan sonraki rotamiz turizm gormedigi icin insanlar once saskinlikla korkak korkak bakiyor yuzumuze, sonra gulumseyip el salliyorlar. Gectigimiz koylerdeki rengarenk giysileriyle ortalikta kosusan cocuklar, seker kamisi satan bayanlar gercekten bu soguk havada bile gunumuze nese katiyorlar. Biz onlari ilgiyle seyrediyoruz onlar da bizi.

Yolda bir grup bebekli bayanin yaninda duruyoruz bir sonraki koyun yonunu sormak icin. Ne yapsak kahkalarla guluyorlar, ozellikle Tom onlara dev gibi geldigi icin. Haritamiza hayranliklar bakiyorlar, ne guzel rengarenk bir kitap diye. Sonra kendi koylerinin isimlerini gorunce orada heyecanla birbirlerine gosteriyorlar. Aralarindan biri once sakadan kendi bebegini bize vermeyi teklif ediyor daha cocugumuz olmadigini el kol hareketleriyle anlatinca. Sonra beni kolumdan cekiyorlar kal kal, kocan gitsin sen kal diye. Dogrusu sicak yatagimdan, kopuklu banyomdan vazgecip bu zor kosullarda yasamak pek de cekici gelmiyor :) Daha da kuzeye cikip Cin sinirindaki Ha Giang bolgesine yaklastikca daglar yukseliyor, gozler cekiklesiyor. Bu bolge 10 asir boyunca Cin egemenligi altinda kalmis yani insanlar Cince konusuyor kendi aralarinda ama yine de resmi dil Vietnamca.

Ha Giang'da kalma sebebimiz bundan sonra gidecegimiz Yenh Minh ve Meo Vac sehirleri icin ozel izin alma gerekliligi. Ha Giang'daki yabancilar ofisine gidiyoruz sora sora. Burada gercekten ingilizce 'evet' veya 'hayir' demeyi bile bilmiyorlar ama yine de oyle cok yardim etmek istiyorlar ki bize sokaktaki insanlar iletisim yolu buluyoruz eninde sonunda.


Yabancilar polisine ulastigimizda oradaki memura haritayi gosteriyoruz izin almak istedigimizi anlatmak icin. Onlar oturmamizi isaret edip birisini ariyorlar. Biz de dogru yerdeyiz diye sevinip biran once halletmek istiyoruz izin isini. Izin belgesi olmadan gidecegimiz bolgelerdeki otellerde kalmamiz mumkun degil. Rehber kitabimizda yazan bilgiye gore 10 dolar karsiligi bu belgeyi almak mumkun.


Bir sure bekledikten sonra saci basi daginik genc bir adam giriyor ofise. ingilizce konusmaya basliyor bizimle. Turist rehberi oldugunu, Vietnam devletinin Cin sinirinda gezmek isteyen turistlere iki sart kostugunu soyluyor. Diyor ki oncelikle izin belgesi sonra da eslik edecek bir rehber. Biz buna cok sasiriyoruz cunku hicbir yerde rehberden bahsedilmiyor. Biz bagimsiz gezdigimizi ve gezmek istedigimizi soyluyoruz soyledigine inanmayip. Rehber israr ediyor, izin alamazsiniz diyor rehbersiz. Bir de gunluk 20 dolar istiyor bizimle gelmek icin. Memura Vietnamca birseyler soyluyor, sonra memurun ona dedigini sozde bize aynen ceviriyor. " Rehber olmadan izin yok, polis yakalarsa sinir disi eder sizi". Devam ediyor " Hem oralarda hic ingilizce konusulmuyor (sanki buralar da cok ingilizce konusuluyormus gibi), kaybolursunuz "..Bir sure sonra Tom'un sabri tasiyor ve adama sert bir sekilde gitmesini soyluyor. Adam sinirlenip sigarayi yuzumuze ufleyerek motoruna binip ayriliyor ofisten. Biz disarida kalakaliyoruz. Nereye gidip derdimizi anlatabiliriz ki? Sonra aklima bir fikir geliyor. Biz memurla hic yuzyuze konusmadik, hep sozde rehberin soylediklerinden yola ciktik. Hemen ofise geri donup memura kitabimizda yazan 10 dolar karsiligi izin belgesi cumlesini gosteriyorum. Bayan gulumseyerek bize bir kagit uzatiyor. Pasaportlarimizi ve motorumuzun plaka numarasini istiyor. Bes dakika sonra izin belgemiz hazir.!!!Agzimiz acik kaliyor bu kadar kolay olduguna. Bunu kutlamaya deger :)


Cin sinirindaki Yen Minh'den Meo Vac'a kadar uzanan daglik alanda guney dogu asyanin en guzel manzaralarini ve en renkli kabilelerini gormek mumkun. Bu guzellige ragmen ancak ozel izinle ve kendi ulasim imkanlariyla gezebildigi icin yabancilar, burada tek bir turiste bile rastlamak mumkun degil. Burada genis, duzgun fakat bos yollar. Insanlar tarlalarini okuzlerle suruyorlar, atlarla ulasimlarini sagliyorlar.


Burada her kabilenin dili, kiyafetleri ve yuzleri birbirinden farkli. 132 km boyunca sanki on ayri ulkeden geciyormusuz gibi hissettim kendimi. Bu azinlik kabileleri tamamen disaridan bagimsiz bir yasam suruyorlar. Bayanlar o kadar renkliler ki ben yol kenarindaki koy pazarinda durdugumuzda kendimi cok siyahlara burunmus hissediyorum. Hemen pazardan kendime cingene pembesi yun bir sal aliyorum. Boylece yabancilik hissetmiyorum aralarinda. Pazarda en cok ragbet goren seker kamisi. Herkesin elinde bir parca kamis, istahli istahli kemiriyor.





Meo Vac kasabasina inerkenki 12 kmlik yol inanilmaz heyecan verici. Daglar cok dik oldugu icin yol kenarindan 2000 mt asagidaki ovalari, evleri, masmavi nehri gorunce insanin tuyleri diken diken oluyor. Hele bu dik yamacta koylulerin nasil pirinc yetistirdigini anlamak gercekten cok zor. Meo Vac'a hava kararirken variyoruz ve yikik dokuk otellerden birine yerlesiyoruz. Havanin cok soguk olmasina ragmen, bekledigimiz uzere hic bir isitma sistemi yok. Bir kere daha uyku tulumlarimizi yanimiza aldigimiza cok seviniyoruz.





Bu yol boyunca 3 kere benzinsiz kaldik. Nasil olur demeyin. Minskimizde hicbir gosterge olmadigi icin daglik yolda yakit tuketimini tahmin etmek guc. Neyse ki her koyde benzin satan bir bakkal var. Ilk seferinde hava filtresinde bir problem var zannettik, hemen bir Vietnamli vatandas yanimizda durup bize yardimci oldu. Anlayinca benzinsiz kaldigimizi kendi deposundan hic dusunmeden iki litre benzin verdi bize para da istemeden.


Bircok kisi sordu bize, dag basinda motorunuz bozulursa ne yaparsiniz diye. Iste bu sefer yanitini bulduk. Tek tuk arac gecen Ha giang, Dong Van yolunda arka frenimiz kitlendi. Yanimizda alet olmasina ragmen sorunun neden kaynaklandigini bulmaya calisirken, motorsikletli bir Viyetnamli yanimizda durdu belli ki anliyordu isten. Hemen tekeri sokup freni ayarladi sonra da selam verip gitti. Demek ki Viyetnam'da da hizirlar varmis.




Ertesi gun yolumuz Dong Dang hudut sehrinden geciyordu. Biz de merak edip dogu Vietnam'i Cin'e baglayan " Dostluk kapisini " gormeye gittik. Gezimiz sirasindan Hindistan'da Pangong golunde kalisimizda, Nepal'de Anapurna yuruyusu sirasinda ve simdi Vietnam'da , her yol Cin'e cikiyordu! Cin'in hakikaten cok buyuk bir ulke.


Hanoi'ye tekrar donmeden once Vietnam'in harikalarindan biri olan Halong koyunu gormek istiyorduk. Halong korfezi kirec tasi daglari ve adalariyla kapli. Burada isterseniz iki gunluk bir tekne turuna cikabiliyorsunuz. Fakat hava serin oldugu icin biz otelde konaklayip gun icinde turladik bu korfezi. Gercekten bir doga harikasi bir yer.


Boylece kuzeydeki bir haftadan sonra Hanoi'ye donduk oradan guneye dogru yola cikmak icin.

Hiç yorum yok: