17.2.08

Yaylalar ve Mekong Havzasi


Vietnam´in 2200 km´yi askin kiyi seridindeki belki de en sirin ve en romantik kasaba Hoi An. Fransiz doneminden kalma evler, daracik sokaklar ve rengarenk cin lambalariyla insanin icini isitan bir yer. Hoi An'da hava oyle gunesli ve sicakti ki aylardan sonra ilk defa denize girme imkani bulabildik. Sehir merkezinden 5 km uzakliktaki kumsalda gonlumuzce guneslendik, muz kabugunda izgara balik yedik ve okyanusun cilgin dalgalariyla dans ettik. Kaldigimiz otelde tanistigimiz 55 yaslarindaki, motosikletleriyle Vietnam'i gezen Avustralyali muzisyen ciftle sarap esliginde anilarimizi paylastik. Hoi An Avrupali turistler icin adeta bir tekstil cenneti. Burada istediginiz kiyafeti sehirdeki herhangi bir terzide cok uygun bir fiyata diktirebiliyorsunuz. Turkiye'de daha kaliteli bir urunu daha iyi bir fiyata alabildigimiz icin bize pek cazip gelmedi dogrusu.


Bu arada Irlanda´li arkadaslarimiz Sue ve Richie´nin Vietnam´da olduklarini ogrendik. Belki hatirlarsiniz, Nepal'deki Annapurna yuruyusunu beraber yaptigimiz arkadaslar bunlar. Vietnam´in sorf cenneti Mui Ne'de bulusmaya karar verdik.


Mui Ne'ye gitmeden once Vietnam´in ic kisimlarina dondurup rotamizi yayla kabilelerinin yasadigi Kontum ve Buon Ma Tuot sehirlerine dogru yola koyulduk. Bu bolge ozellikle kahve, kaucuk ,meyve ve sebze yetistiriciligiyle unlu. Burada bulunan kabileler hala yuzlerce yillik geleneklerini surduruyorlar. Mesela koyun ortasinda bulunan yuksek catili samandan kulube tum toplantilarin ve dugunlerin yapildigi yer. Aileler kadin egemen ve ailenin kizi evlenince damat icguveysi olarak katiliyor aileye.




Buon Ma tuot'da hava cok sicakti ve yakindaki iki selaleyi gormek icin cok uygun bir zamandi. Giang Long selaleleri daha once gorduklerimden cok daha etkileyiciydi. Insan caglayarak akan suyun siddetini gorunce sasiriyor. Biz de bu sicak havada selalenin tam yanina piknik yaptik ve dinlendik doyasiya.





Bu bolgede dikkatimizi ceken bazi tepelerdeki yamali , corak goruntuydu. Bunca kahve ve kaucuk agaci yetistirilmesine ragmen topragi bazi yerlerde verimsiz kilan neden cok trajikti. ABD'nin , savas sirasinda Viet - Cong askerlerinin ormanda gizlenmelerini engelleyebilmek icin ucaklarla havadan yaydigi " agent orange" ( turuncu madde ) olarak bilinen ve zararli bitkileri ortadan kaldirmak icin kullanilan bu zehir sadece bu dogayi yok etmekle kalmamis, nesiller boyu devam eden hastaliklara sebep olmus. Vietnam'da bu otkiran yuzunden sakat dogan cocuklar var hala.

Vietnam'in daglik kesimine elveda deyip ertesi gun, tekrar okyanusa dogru yol aldik. Hava tekrar degismisti. Gri bulutlar tum gokyuzunu kapliyordu. Nha Trang´a varana kadar yagmur dur durak bilmedi. Anlasilan dunyada Belcika'dan baska yagmuru bitmek bilmeyen ulkeler de varmis. Bu arada seyahatimizin ileriki kismini planlamaya baslamistik. Tahmini olarak 5-6 marta kadar Kambocya´yi gezdikten sonra Cin´e gidecektik. Internetten hava tahminlerine baktik. Zira gecen son birkac gun iklimin son derece onemli oldugunu gosterdi bize. Tahminler pek de ic acici sayilmazdi. Cin son 60 yilin en agir kisini yasiyordu. Nisan ayinda ise Ulaan Batar gunduz -2 derecelerdeydi. Anlasilan kar altinda gezmek istemiyorsak planlarimizi degistirmemiz gerekiyordu. Tom'la kafa kafaya verip beyin firtinasi yaptiktan, dunya hartasina soyle bir baktiktan sonra Avustralya'nin gezimizi noktalamak icin harika bir yer olduguna karar verdik. Hem hava mart nisan aylarinda ilimandi, hem simdiye kadar gordugumuz yerlerden cok farkliydi hem de bir karavan kiralayip Sidney'den Perth´e gitmek cok kolaydi. Hergun otel arama, restoran secme derdi olmadan kendi yemegimizi pisirmek ve nerede olursa olsun karavanda geceyi gecirebilmek cok cazipti. Tabi birkac puruz vardi halletmemiz gereken. Mesela sirt cantamiz Hanoi´deydi. Sidney´e direk ucuz ucuslar Saigon'dan kalkisli oldugu icin Hanoi´ye donmemiz anlamsizdi. Bize Hanoi´de tanistigimiz Alev hanim yardim elini uzatip, buyuk zahmetlere girerek cantamizi Saigon´da verdigimiz adrese gonderdi. Alev hanim, esi ve Hanoi Turk Buyukelciligine sonsuz tesekkurlerimizi sunuyoruz buradan.

Nha Trang´da Vietnam vizemizi bir ay daha uzatip Richie ve Sue ile bulusmak icin Mui Ne´ye devam ettik. Mui Ne kum tepeleriyle cevrili kucucuk bir sorf cenneti. Kumsal boyunca ucurtma sorfu yapan gencler, guneslenen bayanlar ve denize nazir kafelerde nefis deniz urunlerinin keyfini cikaran insanlar gormek mumkun. Once kendimize deniz kiyisinda kalacak yer bulduktan sonra Sue ve Richie'nin kaldiklari otele gittik. Bunca zaman sonra tanidik yuzler gormek bizi sevindirdi. Zor zamanlarda yasanan kisa beraberlikler insanlari birbirlerine yaklastiriyor gercekten. Biz de Annapurna dag yuruyusu sirasinda paylastiklarimizla sanki kirk yillik dostlar olmustuk. Butun gun kumsalda , izgara balik ve Dalat sarabi lezzetiyle Nepal sonrasi tecrubelerimizi paylastik.








Mui Ne'de iki gun tam anlamiyla tatil yaptik.Gunlerimizi sabah uyanir uyanmaz yuzumuzu yikamadan denize atlayarak, gunesin sicak dokunusu altinda miskin miskin kitap okuyarak ve gunes batisinda karides tava yiyerek, deniz kiyisindaki dev kizil kum tepelerinde yuruyus yaparak gecirdik. Gecirdigimiz yorucu birkac haftadan sonra buna ihtiyacimiz vardi. Gulmeyin, seyyah olmak da bir zanaat :)








Mui Ne'den sonra Saigon'a gectik kiyi seridini takip ederek. Saigon'a yaklastikca mobilet trafigi de artmaya basladi. Caddelere akin akin her yone giden rengarenk mobiletler hakimdi. Saigon'un Hanoi'den kat kat buyuk oldugunu bilmiyorduk. Baskent olmamasina karsin, savas oncesi ve sirasinda Amerikan ve Fransiz isbirligiyle ekonomi bu bolgede kalkinmis ve ticaret ilerlemis. Gercekten herhaliyle modern ve kapitalist bir sehir. Iklimi oldukca sicak, Mekong havzasina yakin oldugu icin. Biz neyse ki en serin zamaninda Saigon'daydik. En dikkat cekici sey TET festivalinin yaklasiyor olmasi vesilesiyle tum sehrin yilbasi susleri ve isiklariyla donatilmis olmasiydi. 7 subattaki Cin yeni yili icin tum ulke hazirlik yapiyordu. 3 gun surecek festival boyunca tum dukkanlar kapaniyor herkes ailesinin yanina gidiyor. Yilbasi geceyarisinda bazilari budist tapinaklarina giderken bazilari da barlara kosuyor. Garip bir duygu bu sicakta yilbasi isiklarini gormek sokaklarda ama icimizi bir cosku sariyor bizim yeni yilimiz olmasa da.
Vietnam savasini hep Amerikalilarin agzindan duydugumuz icin bir de bu karanlik donemi bir Vietnamlinin gozleriyle gormek istedim. Denise Chong'un yazdigi " Fotograftaki kiz " kitabini alip okumaya basladim. Kitap savas doneminde yasinda olan Kim Phuc adli Vietnamli bir kizin hayat hikayesini anlatiyor. Iran'da gecen " Kizim olmadan asla " kitabi gibi hem okuma istegi uyandiran hem de insanin icini acittigi icin bir an once bitirmek istedigi turden bir kitap.
MEKONG HAVZASI
Vietnamlilarin Song Cuu Long (Dokuz ejderha nehri) olarak adlandirdiklari Mekong dunyanin en uzun nehirleri arasinda sayiliyor. Tibet'in yuksek yaylalarinda dogup, Cin'de 4500 km astiktan sonra Laos ve Kambocya'dan gecerek Vietnam'da denize kavusuyor. Tibet'de karlarin eridigi yaz aylarinda nehrin debisi artinca Kambocya'daki Tonle Sap golune dogal bir geri akim basliyor ve bu sayede mekong havzasi sel altinda kalmaktan kurtuluyor. Buna ragmen son yillarda Kambocya'da yasanan orman katliyami bu bolgedeki sel riskini arttiriyor.







Mekong deltasinin bereketli topraklarinda daha adini bile duymadigimiz tropik meyveler yetistiriliyor. Ayrica bu bolge sadece Vietnam'in degil, Asya'nin da pirinc ambari. Avokado,mango, hindistan cevizi, ejderha meyvesi ,papaya ve daha bircok lezzeti havzanin sayisiz meyve pazarlarinda bulmak mumkun.








Ben tre'de, Tra Vinh ve Can Tho bolgelerinde motorla yaptigimiz geziler bize suyla barisik yasamin inceliklerini gosterdi. Bu bolgede topraktan cok su oldugu icin bir sehirden digerine giderken en azindan bir iki feribot yolculugu yapmak durumundasiniz. Bircok yerde kopruler insa edilmis ama Mekong'un havzada bir cok kola ayrilmasindan dolayi heryer birbirine karayoluyla bagli degil. Bazi yerlerde feribot yolculugu 3 dakika bazi yerlerde 10 dakika suruyor. Hepsinde de islerine veya evlerine giden Vietnamlilarla konusmak gunumuze renk katiyor.




Burada hayatin su ustunde ilerlediginin diger bir kaniti yuzen meyve -sebze halleri. Mekong havzasinda yetisen urunler toptanci teknelerinde satiliyor ve kayiklariyla tekneden tekneye dolasan koyluler bir yandan pazarlik yaparken diger yandan yanasan diger kayiklara carpmamak icin oradan oraya kurek salliyorlar. Goruntu gercekten gormeye deger. Biz Tra On adli turistlerden uzak kucuk bir kasabadaki yuzen hali gormeye gittik. Pazarin en renkli ve kalabalik halini gorebilmek icin sabahin ilk isiklariyla 5.30'da kayiga binmek gerekiyor. Biz sabah kucuk bir kayik kiralayarak nehrin ortasindaki hareketli hale dogru ilerledik. Karpuz teknelerinden birindeki saticilar bizi yanlarina cagirip karpuz ikram ettiler. Biz de istahla karpuzlarimizi yerken bir yandan da cevremizdeki pazarlik yapan huni sapkali gulec Vietnamlilari izliyorduk. Alisverisi kolaylastirmak icin tekne diregine saticilar ellerindeki mallardan ornek asiyorlar boylece musteriler nereden ne alabileceklerini biliyorlar.



Mekong deltasinda khmer azinligin yasadigi Tra Vinh bolgesinden gecerken, yemyesil pirinc tarlalari arasinda yukselen bir tapinak gorduk. Khmer mimarisiyle insaa edilmis bu harika yapiyi daha yakindan gormek istedik. Toprak yolu takip edip tapinagin kapisindan iceri girince buranin sadece bir tapinak degil ayni zamanda bir budist manastiri oldugunu anladik. Bizi nasil karsilayacaklarini bilmiyorduk ama yine de motoru park edip cevreye bakindik. Manastirin ana rahibi yanimiza yaklasti gulumseyerek. Hemen bizi iceri davet etti el isaretiyle. Heryer tibet dilinde dualari iceren bayraklarla bezenmisti. Bize hemen soya sutu ikram etti ve ortak bir dilimiz olmasa da elimdeki haritayi gosterip nereden geldigimizi nereye gittigimizi anlatmaya koyuldum. Bu arada kitabimda Khmerce kucuk bir sozluk olmasi iletisimimizi bir nebze olsun kolaylastirdi. Bu arada Tom rahipten izin isteyip yandaki koltuga boylu boyunca uzanip kestirmeye basladi. Tom heryerde Tom uykusu geldi mi manastir rahip dinlemez uyur. Belki de manastirdaki huzur ortami onu boylesine gevsetmistir.



Kambocya'ya sinirina giderek yaklastikca Minskimizle sinirdan gecip gecemeyecegimizi sorgulamaya baslamistik. Daha onceki arastirmalarimiz ve konustugumuz insanlar motorla Kambocya'ya gecmenin tamamen sans isi oldugunu , orada o sirada bulunan gumruk gorevlisine bagli oldugunu gosteriyordu. Biz de sansimizi denemek istiyorduk ne olursa olsun. Ne de olsa simdiye kadar her isimiz rast gitmisti. Mekong nehri uzerinde kurulan hudut kenti Chau Doc, bir kac gun gecirip su ustundeki yasami tatmak icin birebirdi. Kaldigimiz otelin yuzen restoranindan karsidaki tahta sutun uzerine kurulu evleri, kayiklarindan balik tutan koyluleri izlemek cok keyifliydi. Bu bolgede yagisli aylarda su seviyesi bir hayli yukseldigi icin sel tehlikesine karsi bazi onlemler almis nehir kiyisinda oturan kasaba sakinleri. Bazilari tahta kaziklar uzerine kurmus evlerini, bazilari bos variller yerlestirerek ahsap evlerin altina evlerini su ustunde bir gemi gibi insaa etmis. Bu yuzen evlerden sonuna kadar istifade edebilmek icin evlerinin altina agdan kafes yapmislar balik yetistirmek icin.



Minskimize atlayip Chau Doc'un etrafindaki koyleri gezmeye ciktigimizda karsimiza bir kac musluman mahalle cikti. Basi esarpla ortulu bayanlar, uzun pestemalli beyler ve iki buyuk cami. Kitabimizdan bu insalarin Cham azinligi olduklarini ve buyuk Champa kralligindan bugune kalan bir topluluk oldugunu ogreniyoruz. Ilk zamanlarda budist olan bu insanlar son 400 yilda muslumanligi secmisler. Caminin arka tarafindaki mezarlik bizimkilere cok benzer, hele Havva,Imam Haci Yusuf, Ismail gibi isimler insana Vietnam'da oldugunu unutturuyor. Chau Doc'da hristiyanlar,muslumanlar ve budistler beraber yasiyorlar. Camide musluman namazini kilarken, Cin yeni yilini ejderha kostumu icinde kutlayan gencler geciyor sokaktan,bir yandan da kiliseden can sesleri yukseliyor. Cagdas ve ileri saydigimiz Avrupa ulkelerinde hala artan bir din catismasi yasanirken, bu geri kalmis ve fakir saydigimiz kucuk kasabada uc din nasil huzur icinde yasiyorlar anlayamadik. Belki de toplumlar modernlestikce insanlarin birbirine tahammulu azaliyor.



Kambocya'ya gecmeyi planladigimiz gunun oncesi sehirde buyuk kutlamalar vardi TET festivali dolayisiyla. Biz de kasabalilarin toplandigi bir kafeye gidip onlarla bira ictik, uzun uzun konustuk ve belediyenin duzenledigi muhtesem havai fisek gosterisini izledik. Vietnam'i bir sureligine terk etme vakti gelmisti. Ertesi gun Kambocya'nin baskenti Phnom Phen'e gitmek uzere hazirliklarimiz yapip, motorumuzu sinirdan gecirebilme umuduyla uykuya daldik.